Güney Kore: Hilal’in Uzayan Gölgesi

Güney Kore: Hilal’in Uzayan Gölgesi

Tarih: 25 Haziran 1950.
Yer: Devrin gazetelerinin “dünyanın öteki ucu” diye andığı Kore.
Olay: Kuzey ve Güney’in savaşa tutuşması.

Kendimizi biraz geriye çekip düşündüğümüz zaman Türkiye ile herhangi bir irtibatı bulunmayan bir olay. Ancak dünya Soğuk Savaş dönemindedir ve bu iki kutuplu dünyada “dünyanın öteki ucu”ndaki bir olay Türkiye’yi mecburî olarak ilgilendirmektedir. Çünkü bu savaş sadece Güney Kore ve Kuzey Kore arasında değil, iki kutuplu dünyadaki büyük güçler arasında gerçekleşmektedir. Kuzey Kore’nin arkasındaki güç Rusya ve Çin iken, Güney Kore’nin arkasındaki güç Amerika’dır. Bu konumda Türkiye, Amerika’nın tarafında yer almış ve Amerika’dan sonra ikinci sırada Güney Kore’ye destek için askeri birliklerini göndermiştir.

2010 yılında yayınlanan ve Şimal Yıldızı Son Kore Gazileri adını taşıyan belgeselden sonra bu yıl vizyona giren ve yaklaşık 5 milyon izlenen Ayla isimli sinema filmi ile unutulan bu süreç tekrardan gün yüzüne çıkmıştır. Özellikle Ayla filmine gösterilen bu teveccüh Kore Savaşı’nı tekrardan gündeme getirmiştir.

Türkiye’nin Kore’ye gönderdiği askerlerin serüveni ve sonrasında özellikle Kore’de yaşananların İslamcı Dergiler’deki yansıması gerçekten ilgi çekicidir. Yeniden Milli Mücadele Dergisi’nde 1976 yılında çıkan bir haber, Kuzey Kore’nin 1950’lerden beri var olan siyasetini devam ettirdiği ve amacının askeri kuvvet yoluyla Kore’yi birleştirmek olduğunu söylemektedir. Güney Kore ise bu durumda “bozguncu” komşusuna karşı her zaman olduğu gibi ülke içi ve ülke dışından desteğe ihtiyaç duymaktadır.

Yine Yeniden Milli Mücadele dergisinde iki yıl sonrasına ait “Güney Kore’de Müslümanlık Aydınlar Tarafından Kabul Ediliyor” isimli başka bir haberde ise 1950-1953 arası Birleşmiş Milletlerde görevli olarak Kore’ye gönderilen Türk askerlerinin Müslümanlığı tanıtmada önemli bir görev üstlendikleri belirtilmektedir. Bu süreçten sonra Koreliler arasında Müslümanlık hızla yayılmıştır. Önceleri Müslüman Korelilerin sayısı iki yüz civarında iken artık binlerle ifade edilen sayılara ulaşılmış ve İslam dininin yayılması amacıyla 1966 yılında Kore İslam Merkezi Federasyonu kurulmuştur. Haberde dikkat çeken bir ayrıntı da başlıkta olduğu gibi İslamiyet’in özellikle aydınlar arasında yayılmasına dikkat çekilmiş olma keyfiyetidir. Ayrıca Seul’de bir cami ve İslam Merkezi de kurulmuştur, 1974-1976 yılları arasındaki dönemde kabul edilen bir programa göre İslam Merkezi’ne bağlı bir kolej, hastane, yetimler yurdu, cami ve kütüphanenin kurulması kararlaştırılmıştır.

1979 yılına ait Tevhid dergisinde çıkan ve “Kunuri’de Dökülen Kan Ne Olacak?” başlığını taşıyan haberde ise Güney Kore ve Kuzey Kore’nin birleşme ihtimali olduğunu belirtilmektedir. Burada esas üzerinde durulan nokta hiçbir “İslamî gayesi” olmayan ve “kafirin kafirle” boğuşması olarak tavsif edilen bir savaşta Anadolu çocuklarının neden ve niçin öldüğüdür. Bu yılda iki tarafın birleşme amacına yönelik birbirleriyle görüşmelere başlaması habere göre iki tarafın kavmiyetçilik yani nasyonalizm rüzgârına kapılmalarının ve kapitalizm ile komünizm arasındaki çatışmayı bir kenara bırakmalarının bir neticesidir. Tevhid dergisinde çıkan bu haber Güney ve Kuzey Kore birleşince Kunuri’de şehit olan Müslümanların mezarlarının üstünde “kafirlerin dans ederek” birleşmelerini kutlayacakları ifadeleriyle son bulmaktadır.

1979 yılına ait Nesil dergisinde çıkan başka bir haber ise yukarıda zikrettiğimiz Müslümanlığın yayılma sürecinin hangi boyutlara ulaştığını göstermesi açısından önemli bir örnektir. Kore’deki Müslüman talebe birliği tarafından başlatılan ve yürütülen İslam’ı doğru öğrenmek için Türkiye’den Türkçe bilen öğretmenler ve Türkçe kitap temini bahsinde yardım istemektedirler.

İslamcı Dergiler literatüründe Kore hakkındaki en geniş yazıya Mavera dergisinin 1982 yılındaki sayısında rastlamaktayız. Yaklaşık dört sayfa ayrılan röportaj New York Devlet Üniversitesi Sosyoloji profesörü İlyas Ba-Yunus ile yapılmıştır. “Bizim Dünyamız” başlığı altında verilen bu röportajda Ba-Yunus 1982 yılında görevli olduğu Cidde Melik Abdülaziz Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesidir ve Kore’ye gitmeden bu üniversitede gerçekleştirilen “Kore’de İslam” başlıklı bir toplantıya katılmıştır. Bu toplantıda onu şaşırtan en büyük olay kırk Korelinin Müslüman olmalarına şahit olmasıdır. Ba-Yunus, Kore’nin İslamiyet ile tanıştığı tarihi 1950’li ortası olarak ifade etmektedir. Türklerin savaş boyunca kurdukları çadır mescitlerin Korelilerin tarihindeki ilk cami olduğunu ve savaş sürecinde Türk askerlerinin Koreli halk ve askerlerin kalplerini kazandığını belirtmektedir. Ba-Yunus aynı zamanda Kore’deki Müslüman sayısının 1960 yılında bir avuç olduğunu, 1965 yılında bu sayının 1000 civarına yükseldiğini, on yıl içinde yani 1975’te ise yaklaşık 3.000’e ulaştığını belirtmektedir. Röportajın yapıldığı 1982 yılında ise bu sayı 10.000’e ulaşmıştır. Bu sayıların yanında Ba-Yunus, Koreli Müslümanların bir kısmının İslamiyet’in ilkelerini hayata tatbik etme noktasında bazı sıkıntıların yaşadığını ve özellikle Kore’de çok güçlü olan aile kurumundan birisinin karşı çıkması halinde İslamiyet’i yeni seçmiş kişilerin direnemediği ifade etmiştir.

Ba-Yunus aynı zamanda Kore’deki Müslümanları ortak bir çatı altında toplayan Koreli Müslümanlar Federasyonu hakkında bilgi vermiştir. Kore’de bu federasyona bağlı olarak faaliyet gösteren başkent Seul, güneyde Pusun ve küçük bir kasaba olan Kwanjn’de olmak üzere toplam üç merkez vardır. Bunlarında her birinin camisi, okulu ve kütüphanesi mevcuttur. Röportajın sonunda Koreliler arasında İslamiyet’in bu kadar yayılabilmesinin sebepleri olarak Ba-Yunus, (i)Korelilerin hepsinin aynı ırk ve kültür zemininden gelmesini, (ii)Kore’de “yarım Müslüman” olarak nitelendirdiği çok az göçmen Müslüman olmasını ve böylelikle Korelilerin kötü örneklerinden uzak kalabildiğini, son olarak da ister Budizm olsun ister Hristiyanlık olsun Kore’deki mevcut dinlerin İslam ve Müslümanlara karşı öfke ve kin ile dolu olmamalarını açıklar.

Bu örneklerden anlaşılacağı üzere bir haber hariç İslamcı Dergiler’in üzerinde durduğu temel nokta Kore Savaşı’ndan sonra Kore’de İslamiyete olan ilginin ve Müslüman sayısının artmasıdır. Bu artışa paralel olarak bu insanları ortak bir noktada toplayacak bir federasyon kurularak süreç desteklenmeye çalışılmıştır. Buradaki en ayrıntılı analiz bizim yukarıda en son verdiğimiz Mavera dergisindeki sosyoloji profesörü İlyas Ba-Yunus’un röportajıdır. Burada Ba-Yunus, Kore’deki süreci en ince hatlarına kadar analiz etmiştir.

Genel çerçevesini çizdiğimiz bu anlayışın dışında haber yapan tek dergi ise Tevhid’dir. Burada gördüğümüz tamamen başka bir tablodur. Kuzey ve Güney Kore’nin birleşme düşüncesi ve faaliyetleri neticesinde kaleme alınan bu haberde kullanılan dil diğerlerine göre oldukça farklıdır. “Nato’ya girebilmenin kefareti” olarak görülen Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesinin hiçbir “İslamî” amacı yoktur. Buna rağmen Türkiye, Kore’ye asker göndermiş ve kendi Anadolu evlatlarını şehit vermiştir. Şimdi ise sanki hiç bunlar olmamış gibi iki taraftan birleşme fikirleri yükselmektedir.

Her ne kadar iki farklı bakış açısı söz konusu olsa da ana düşünce Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesinin güzel neticeleri olduğu ve bundan sonraki süreçte Kore’de İslamiyet’in hızla yayıldığıdır. İslamcı Dergiler de bu bağlamda Kore’de sayıları artan Müslümanların neler yaptıkları üzerinde durmuştur.

İslamcı Dergiler’deki genel vurgunun Kore’deki Müslüman nüfusun artması üzerine yoğunlaşması gerçekten dikkate değer bir noktadır. Her ne kadar ilk bakışta Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesinin sebepleri farklı olsa da neticeleri itibariyle İslamcı Dergiler zaviyesinden “hayırlı” sonuçlara zemin hazırlamış ve otuz yıl gibi bir sürede Kore’deki Müslüman sayısı 10.000 kişiye ulaşmıştır.

Paylaş:

Yazarın Diğer Yazıları