Bir Portre: Niyazi Berkes ve Çağdaşlaşma

Bir Portre: Niyazi Berkes ve Çağdaşlaşma

1908 yılında Kıbrıs’ta dünyaya gelen ve sonrasında İstanbul Üniversitesi’nde Felsefe eğitimi gören Niyazi Berkes hayatının ilerleyen aşamalarında İstanbul Üniversitesi ve Chicago Üniversitesi’nde Sosyoloji üzerine araştırmalarına devam etmiştir. Her ne kadar 1945 yılında Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde görev yapmaya başlasa da dönemin şartları gereği “komünizm tehlike”si gündemdedir. Bu süreçte Berkes de “komünist” olduğu iddiasıyla karşı karşıya kalır ve 1952 yılında Kanada’ya gider. Sonrasında ise Kanada’da McGill Üniversitesi’nde araştırmalarını devam ettirecektir.
Hayatını kısaca bu şekilde geçiren Niyazi Berkes’in İslamcı Dergiler literatüründe nasıl algılandığının inceleneceği bu yazıda, ilk olarak incelenecek haberler Mühitül-Maarif Mecmuması’nda 1941 yılında yayınlanmıştır.
Bu yılda zikredilen mecmuada çıkan “Ansiklopedimizin Mesleğine Dair” başlıklı yazı, Berkes’in yayınlanan İslâm-Türk ansiklopedisindeki “Adem” maddesi üzerine yazdığı yoruma binaen kaleme alınmıştır. Haberin yazarına göre “kıymetli ve münevver bir genç olduğu muhakkak olan muharririn, çok yabancısı olduğu bir bahis üzerine kalem oynattığı” kesindir. İslâm-Türk Ansiklopedisi’ndeki “Adem” maddesine eleştirisi temel olarak şu minval üzeredir. Bu madde ilk İslam ansiklopedisindeki maddeyle kıyaslandığında çok uzundur ve burada birinci madde şiddetli bir şekilde eleştirilmiştir. Bu maddenin müellifine göre İslamiyet, İsrailiyat ile tahrif edilmiştir. Berkes ise burada ilk İslam Ansiklopedisi’nde yazılan maddeyi bir nevi savunarak şöyle bir yorum yapmaktadır: Halk arasında bilinen Adem kıssası ilk maddede yazılan gibidir ve o dönemde yaşayan insanların da ebeveynlerinden bu şekilde öğrendiklerini aktarır.
Berkes’in bu eleştirisi incelediğimiz haberde ciddi bir şekilde eleştirilmiştir. Berkes’in söylediği Adem kıssası, habere göre “müsteşriklerin” anlattığı kıssadır ancak asıl kıssa ise Ahmed Cevdet Paşa’nın Kısas-ı Enbiyası’nda anlattığı şekildedir. Haberin sahibi bunu dile getirdikten sonra “halk arasında şayiʿ olan hikayeler ve ana baba kucağında anlatılan masallar ilim değildir ve ilim sayılmasına da imkan yoktur” diyerek Berkes’in söylediklerini ciddi olarak tenkit etmektedir.
Bu tür ansiklopediler söz konusu olduğu zaman ise asıl önemli olanın meselenin ilmi cephesi olduğu söyleyen haberin iddiasına göre İslâm-Türk ansiklopedisinin dikkat ettiği ve nazar-ı itibara aldığı veçhe de budur. “Adem” maddesini kaleme alan “kıymetli bir muhakkik ve yüksek bir ilim adamı olan” Ahmed Hamdi Akseki bu maddeyi tamamen ilmî bir açıdan kaleme almıştır. Bu madde yazılırken temel kaynak Kur’an-ı Kerim olmuş ve burada anlatılan kıssa temel alınarak üstüne “İslam kafasının” bu meseleye nasıl baktığı ve yaklaştığı “bütün aydınlığıyla” açıklığa kavuşturulmuştur.
Habere göre Niyazi Berkes “Bu yeni Müslümanlığı siz mi uyduruyorsunuz” diyecek kadar ileri gitse de bunun asıl nedeni müellifin İslam ilimlerine aşina olmamasıdır. Eğer Berkes, İslami kaynaklara biraz yakın olsaydı bu meselenin ilmi bir tarafının olduğunu anlayacak ve sorduğu sorular gibi gereksiz meseleler üzerinde durmayacaktır.
İslami ilimlere olan bu vukufiyetsizliğinin yanında bir de İslami ilimlerde ihtisas sahibi olan ilim adamlarının da söylediklerini şüphe ile karşılaması haber de Berkes’in eleştirildiği bir diğer noktadır. Berkes’in bilmediği ve öğrenmek için de hiçbir çaba sarf etmediği İslami ilimleri bu kadar kolay inkar etmesi anlaşılacak gibi değildir.
1941 yılında bir sonraki sayıda devam eden haberde Berkes’i eleştirmeye devam eden yazar, İslâm-Türk ansiklopedisinde yazılan maddeyi Berkes’in “yabancılık tesiri” altında okuduğunu iddia etmektedir. Berkes’in, bu maddeyi yazanları “elden gitmiş bir şeyi kurtarmaya, bazı şeyleri temize çıkarmaya, İslâmi akide ve tatbikatın ille bugüne tamamı tamına uygun olduğunu ve gayet aklî olduğunu isbat etmeye yönelen çabalamalar isnad etmesinin temel nedeni de yine Berkes’in İslami fikir hareketlerinden uzak kalması ve yalnızca “Hristiyan âleminde zuhur eden aklîcilik hareketi hakkında bildiklerine dayanarak” belli iddialarda bulunmasıdır.
Berkes’in İslâm-Türk ansiklopedisindeki “Adem” maddesini eleştirmesi üzerine kaleme alınan ve 1941 yılında Mühitül-Maarif Mecuması’nda ard arda yayınlanan iki sayıdaki iki haberdeki temel eleştiri görüldüğü gibi Niyazi Berkes’in “İslâm-Türk irfanının yabancısı” olduğudur.
Niyazi Berkes hakkındaki haberlerin yoğunlaştığı ikinci alan ise onun en önemli eseri olarak bilinen ve 1964 yılında İngilizce The Development of Secularism başlığı ile yayınlanan daha sonra da Türkçeye 1973 yılında Türkiye’de Çağdaşlama olarak çevrilen eseri hakkındadır. 1976 yılında Sebil Dergisi’nde yayınlanan ve Cemil Meriç imzası taşıyan yazıda “çağ” kelimesinin müphem bir kelime olduğunu dile getirerek başlayan Meriç, bu kitabın temel konusunun laikleşme olsa da bu kelimenin yazarın hoşuna gitmediği için aynı anlama gelen ancak başka bir kelimeyle bunu karşıladığını söylemektedir. Bu kelime de “çağdaşlama”dır. Uzun bir kelime tahlili yapan Meriç’in temel olarak bu yazısında söylediği ve vurguladığı nokta Batının hiçbir kelimesinin Türkçede tam olarak karşılanamayacağıdır.
Türkiye’de Çağdaşlaşma bağlamında yazılan diğer iki yazı da Sebil Dergi’sinde 1980 yılında Nahid Dinçer’in kaleminden çıkmıştır. İki haberin de başlığı ise şu şekildedir: “Niyazi Berkes’in “Türkiye’de Çağdaşlama” kitabında an’ane düşmanlığı 1/2″.
Haberlere göre an’aneler milletleri ayakta tutan omurgalar gibidir. Eğer bu an’aneler unutulur ise artık o milleti ayakta tutan esaslar da ortadan kalkmış demektedir. Bu bağlamda örnek verilenler ise Yahudiler olmuştur. Tarihî süreçte Yahudileri ayaktan tutan esas amil habere göre onların kendi an’anelerine olan bağlılıklarıdır. Ancak “devrim lafını ağızlarından düşürmeyenlerin” ilk hücum ettiği yer ise an’aneler olmaktadır. Niyazi Berkes de bu kitabında iki yüzyıldan beri devletin esas meselesini “Kutsallaşmış gelenek (an’ane) boyunduruğundan kurtulma sorunu” olduğunu söylemekte ve kitap boyunca din kavramından çok gelenek (an’ane) kavramı üzerinde durmaktadır.
İkinci haberde ise “Niyazi Berkes Ne İstiyor?” alt başlığı altında çağdaşlaşma sürecinde Berkes’e göre yapılması gereken ilk olarak “Osmanlı rejiminin ilk önce gelenekler yönünden vurulması”dır ve bunun için yapılacaklar şunlardır. “Tanrı düzeni yerine Tabiat kavramı, Toplumun dışında ve üstünde bir devlet anlayışı yerine, sınıflar ve onların arasındaki çatışmalara ve uzlaşmalara dayanan yasal devlet, gelenek kavramı yerine ilerleme kavramı, denge kavramı yerine Devrim kavramı, toplum sınıflarının oldukları yerde kalmaları ideali yerine kişilerin toplumsal yapıdaki yerlerini sınıfsal bölünüşlere göre elde etmeleri ideali gelecektir.”
Berkes’in zikrettiği maddeler bu şekilde verildikten sonra haberin vurguladığı nokta bu gelişmelerle birlikte devletin ve milletin omurgası olarak düşünebileceğimiz an’anelerin Türk sosyal hayatından kaldırılmış olduğudur.
Niyazi Berkes hakkında çıkan yazılar, görüldüğü gibi yazarın “İslâm-Türk irfanının yabancısı” olduğu ve “An’ane düşmanlığı” etrafında şekillenmektedir. 1941 yılından 1980 yılına kadar yayınlanan beş haberin de ortak noktası bu iki temel üzerinde hareket etmektedir. Türk ve İslam’ı tanımayan ve aldığı Batılı eğitim çerçevesinde Türkiye’nin geçirdiği tarihi süreci anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan Berkes, İslamcı Dergiler’in zikrettiğimiz haberlerine göre bunu başaramamıştır. “Kutsallaştırılmış gelenek boyunduruğu” bu bağlamda gerçekten önem kazanmaktadır. Çünkü “çağdaşlaşma”nın önünde gördüğü engeli bu şekilde tanımlayan Berkes, görüldüğü gibi “an’ane düşmanı” olarak görülmekten kurtulamayacaktır.
Sonuç olarak söylenebilecek olanlar Niyazi Berkes’in bu söylediklerini hangi toplumsal ve tarihi süreç kapsamında söylediği ve yapılan eleştirilerin de aynı şekilde hangi bağlamda ortaya konulduklarının araştırılmasıdır. Böylece iyi ve kötünün ötesinde zikredilen şahıslar ve dergilerin “kimliğine” dair ayağı yere basan yorumlar yapılabilir.

Paylaş:

Yazarın Diğer Yazıları